Cüneyt KÖŞE - Tüketici Köşesi
Köşe Yazarı
Cüneyt KÖŞE - Tüketici Köşesi
 

Sorun Yanıtlayalım

Sevgili Tüketici dostlarım, istatistikler toplum olarak acıdan zevk aldığımızı söylüyor. İnandırıcı gelmedi değil mi? İzlediğimiz televizyon dizilerini şöyle bir hatırlayalım mı? Okuyacağınız senaryodaki olay ve kişiler,gerçek değildir ve olay Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletinde geçmektedir. …. O akşam hava yağmurluydu. Gecenin karanlığında, trafikten kurtulup randevusuna yetişmeye  çalışan genç, yan yola girdi, fakat  su birikintisinden geçerken arabanın ön tekerlekleri bir çukura düştü. Bir yandan yağmur  öte yandan tek başına arabayı düştüğü yerden çıkarmaya çalışmak... Belediyenin ilgili masasını aradı. Onlar bir tamirat için taşeron firmaya verilen bir iş gereği açılan çukur olduğunu söylediler . Genç o birime yönlendirildi. İlgili birim; personel kalmadığı, dilekçe yazıp, şikâyetini kuruma iletmesini söyledi. Destek hizmeti veren kurumlardan bir destek alamayınca, inip aracının fotoğrafını çekti, arkadaşlarını yardıma çağırdı. Aracı çıkarıp, aracı servise götürdüler. ‘Randevusuna yetişti mi’ sorusunu duyar gibiyim. Maalesef!  Arabasının önünde hasar vardı. Ve Kaskosu da yoktu... Bir gün sonra idareye gidiyor, dilekçesini veriyor. Yolu kazmışlar ama bir işaret koymamışlar. Çünkü kazdıkları yeri toprakla doldurmuşlar, yağmur başlayınca toprağı sıkıştırmadan ve üstünü asfaltlamadan çekip gitmişler. Yağmur yağınca hem toprak çökmüş, hem de bir kısmı akıp gitmiş. Araç geçmek isterken de çukura düşmüş. Sonraki gün ilgili kurumun ilgili şefliğine gidiyorlar. Şef sözlü olarak konuyu dinlemek istemiyor. “Ne verecekseniz yazılı verin” diyor. Kendilerine yazılı cevap verileceğini söylüyor ama cevap verilmiyor. Tekrar ilgili kuruma gidiyor, şefe tekrar şikâyette bulunuyor. Şefin cevabı: “Bu kadar zaman geçmiş, yapacak şey yok. Mahkemeye gidin” diyor. Genç yurttaş diyor ki, zararım 1000 lira kadar. Bir de aracım bir kaç gün tamirde kaldı. Dava açacak olsam harcı var, avukat parası, “dava iki yıldan önce bitmez” diyorlar. “Hani mahkeme temyize karar verse, onu tahsil etmek ayrı bir dert. CİMER’e yazsan, basına gitsen bu defa takarlar kafayı diye korkuyor insan. Memur da kendine göre haklı belki. Müteahhit, taşeron idarenin adamı ise, memur onu şikâyet ettiler diye işlem yapacak olsa, amiri ona hesap sorabilir. Peki, o zaman nasıl yanlış yapandan hesap soracağız, yapanın yanına kâr mı kalacak.” Bakar mısınız, “Mahkemeye git”! O taşeron işini niye eksik yapıyor? Memur neden hesap sormuyor? Bu memlekette neden mahkemelerde kuyruk oluşuyor. Herkes birbiri ile mahkemelik, vatandaş devletle, devlet vatandaşla mahkemelik. O kadar çok mahkeme yetmiyor. Bir yandan da sürekli yasa yapılıyor ve yasalar sürekli değişiyor. Genç başına gelenleri anlatıyor, dert yanıyor. O anlatınca, başkası da kendi başından geçenleri anlatıyor. Herkesin bir hikâyesi var. Çoğu çözümsüz kalmış. İnsanlar anlata-dinleye dertleniyor. Söz sözü açıyor, “söz “tuzu kuru” birilerine geliyor. İhaleleri kimlerin aldığı, işlerin kaça maledildiği, işlerde yapılan yanlışlar, hileler konu ediliyor. Biri inşaat yapmak için bir arsa alır, arsa bir süre sonra “yeşil alan” olur. Alan, aldığı fiyatın altında arsayı elden çıkarır. Ama kısa süre sonra aynı arsa tekrar imara açılır ve emsallerinden fazla kat verilir. Bakın, bunlar “şüyuu vukuundan beter” hadiselerdir. Şüyuu bulan hadiseler, eğer çözümsüz kalırsa ekleme, çıkarmalarla benzer hikâyelerle zenginleşerek yayılıyor. En kötüsü de muhatap bulamamak. Ve insanların artık şikâyet etmekten de korkar hale gelmesi. Aslında, mesela illerde, ilçelerde, merkezde insan hakları, çevre ve tüketici kurulları var. Ya da Beyaz Masalar, CİMER var. Eskiden BİMER uygulamaları da vardı. “Açık Kapı” uygulaması var. Bilgi edinme hakkı var. Bazı olaylar var ki, onların çözümsüz kalması bazen insanların umutsuzluğa düşmesine sebep oluyor. “Bir insana yapılan bir haksızlık bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir.” Yolsuzluk ve rüşvet, torpil iddiaları son derece sinir bozucu. Birileri aynı konudan ona dokunulmazken bir başkasına hesap sorulması da ayrı bir dert.. Bütün bunlar sinir bozucu, can sıkıcı şeyler. Mecelle kuralıdır: “Def-i mazarrat, celbi menafiden evladır”. Bir takım mazarratlar devam ederken, sürekli iyiliklerden söz etmenin bir faydası yok. Ateş düştüğü yeri yakıyor ve yananın acısı etrafındakileri de etkiliyor tabi ki.. ….. Gökten üç elma düşer,biri okuyana,biri dinleyene biri de Nihat ALTAY kardeşime. Sağlıklı ve sorunsuz günler dileğiyle.
Ekleme Tarihi: 03 Ocak 2019 - Perşembe
Cüneyt KÖŞE - Tüketici Köşesi

Sorun Yanıtlayalım

Sevgili Tüketici dostlarım, istatistikler toplum olarak acıdan zevk aldığımızı söylüyor. İnandırıcı gelmedi değil mi? İzlediğimiz televizyon dizilerini şöyle bir hatırlayalım mı?

Okuyacağınız senaryodaki olay ve kişiler,gerçek değildir ve olay Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletinde geçmektedir.

….

O akşam hava yağmurluydu. Gecenin karanlığında, trafikten kurtulup randevusuna yetişmeye  çalışan genç, yan yola girdi, fakat  su birikintisinden geçerken arabanın ön tekerlekleri bir çukura düştü. Bir yandan yağmur  öte yandan tek başına arabayı düştüğü yerden çıkarmaya çalışmak... Belediyenin ilgili masasını aradı. Onlar bir tamirat için taşeron firmaya verilen bir iş gereği açılan çukur olduğunu söylediler . Genç o birime yönlendirildi. İlgili birim; personel kalmadığı, dilekçe yazıp, şikâyetini kuruma iletmesini söyledi.

Destek hizmeti veren kurumlardan bir destek alamayınca, inip aracının fotoğrafını çekti, arkadaşlarını yardıma çağırdı. Aracı çıkarıp, aracı servise götürdüler.

‘Randevusuna yetişti mi’ sorusunu duyar gibiyim. Maalesef!  Arabasının önünde hasar vardı. Ve Kaskosu da yoktu...

Bir gün sonra idareye gidiyor, dilekçesini veriyor. Yolu kazmışlar ama bir işaret koymamışlar. Çünkü kazdıkları yeri toprakla doldurmuşlar, yağmur başlayınca toprağı sıkıştırmadan ve üstünü asfaltlamadan çekip gitmişler. Yağmur yağınca hem toprak çökmüş, hem de bir kısmı akıp gitmiş. Araç geçmek isterken de çukura düşmüş.

Sonraki gün ilgili kurumun ilgili şefliğine gidiyorlar. Şef sözlü olarak konuyu dinlemek istemiyor. “Ne verecekseniz yazılı verin” diyor. Kendilerine yazılı cevap verileceğini söylüyor ama cevap verilmiyor. Tekrar ilgili kuruma gidiyor, şefe tekrar şikâyette bulunuyor. Şefin cevabı: “Bu kadar zaman geçmiş, yapacak şey yok. Mahkemeye gidin” diyor.

Genç yurttaş diyor ki, zararım 1000 lira kadar. Bir de aracım bir kaç gün tamirde kaldı. Dava açacak olsam harcı var, avukat parası, “dava iki yıldan önce bitmez” diyorlar. “Hani mahkeme temyize karar verse, onu tahsil etmek ayrı bir dert. CİMER’e yazsan, basına gitsen bu defa takarlar kafayı diye korkuyor insan. Memur da kendine göre haklı belki. Müteahhit, taşeron idarenin adamı ise, memur onu şikâyet ettiler diye işlem yapacak olsa, amiri ona hesap sorabilir. Peki, o zaman nasıl yanlış yapandan hesap soracağız, yapanın yanına kâr mı kalacak.”

Bakar mısınız, “Mahkemeye git”! O taşeron işini niye eksik yapıyor? Memur neden hesap sormuyor? Bu memlekette neden mahkemelerde kuyruk oluşuyor. Herkes birbiri ile mahkemelik, vatandaş devletle, devlet vatandaşla mahkemelik. O kadar çok mahkeme yetmiyor. Bir yandan da sürekli yasa yapılıyor ve yasalar sürekli değişiyor.

Genç başına gelenleri anlatıyor, dert yanıyor. O anlatınca, başkası da kendi başından geçenleri anlatıyor. Herkesin bir hikâyesi var. Çoğu çözümsüz kalmış. İnsanlar anlata-dinleye dertleniyor. Söz sözü açıyor, “söz “tuzu kuru” birilerine geliyor. İhaleleri kimlerin aldığı, işlerin kaça maledildiği, işlerde yapılan yanlışlar, hileler konu ediliyor.

Biri inşaat yapmak için bir arsa alır, arsa bir süre sonra “yeşil alan” olur. Alan, aldığı fiyatın altında arsayı elden çıkarır. Ama kısa süre sonra aynı arsa tekrar imara açılır ve emsallerinden fazla kat verilir.

Bakın, bunlar “şüyuu vukuundan beter” hadiselerdir. Şüyuu bulan hadiseler, eğer çözümsüz kalırsa ekleme, çıkarmalarla benzer hikâyelerle zenginleşerek yayılıyor.

En kötüsü de muhatap bulamamak. Ve insanların artık şikâyet etmekten de korkar hale gelmesi.

Aslında, mesela illerde, ilçelerde, merkezde insan hakları, çevre ve tüketici kurulları var. Ya da Beyaz Masalar, CİMER var. Eskiden BİMER uygulamaları da vardı. “Açık Kapı” uygulaması var. Bilgi edinme hakkı var. Bazı olaylar var ki, onların çözümsüz kalması bazen insanların umutsuzluğa düşmesine sebep oluyor.

“Bir insana yapılan bir haksızlık bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir.” Yolsuzluk ve rüşvet, torpil iddiaları son derece sinir bozucu. Birileri aynı konudan ona dokunulmazken bir başkasına hesap sorulması da ayrı bir dert..

Bütün bunlar sinir bozucu, can sıkıcı şeyler. Mecelle kuralıdır: “Def-i mazarrat, celbi menafiden evladır”. Bir takım mazarratlar devam ederken, sürekli iyiliklerden söz etmenin bir faydası yok. Ateş düştüğü yeri yakıyor ve yananın acısı etrafındakileri de etkiliyor tabi ki..

…..

Gökten üç elma düşer,biri okuyana,biri dinleyene biri de Nihat ALTAY kardeşime.

Sağlıklı ve sorunsuz günler dileğiyle.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve dorukmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.